Çevrede yaygın olarak anlatılan efsaneye göre; Yavuz Sultan Selim İran seferine giderken Karaman-Ereğli güzergahında yer alan Ayrancı bölgesine geldiğinde coşkun şekilde akan ve şimdi üzerine baraj kurulmuş olan dere ile karşılaşır. Bu akarsu üzerinde değişik aralıklarla on iki köprü vardır. Yavuz iki koldan köprülerden geçilmesini ister. Birinci kolun başında kendisi bugün “Ziya Efendi Köprüsü” adı verilen köprüden geçmek ister.
Yavuz Sultan Selim ordusunun başında köprüye gelince, Ziya Efendi ve adamlarınca karşılanıp, köprüden geçmelerine izin verilmez. Yavuz, Ziya Efendi’ye köprüden geçmek için fazlasıyla para teklif eder. Ziya Efendi kabul etmeyerek Yavuz Sultan Selim’e gözlerini kapatıp, açmasını söyler. Yavuz gözlerini açınca dağların taşların altın olduğunu görür. Ziya Efendi bu işte paranın önemli olmadığını ancak kendisini geçirtmeyeceğini söyleyince, Yavuz da “Geçme namert köprüsünden, seller alırsa alsın beni” diyerek ordusunu sudan geçirir. Sudan geçerken iki asker boğulur ve iki katır da sırtındaki erzaklarla birlikte suya kapılır kaybolur. Ordunun karşıya geçişi tamamlanınca, Ziya Efendi Yavuz Sultan Selim’in huzuruna çıkar ve ölen askerlerin düşman casusu olduğunu, kaybedilen erzakların da dul ve yetimlerden gönülsüzce alındığını belirterek, Yavuz’a altından yapılmış bir ibrik hediye eder.
Yavuz Çaldıran’a vardığında namaz kılmak için abdest alırken ibriğin üzerindeki yazılar gözüne ilişir. Yazı şöyledir : “AKŞAMKİ AŞINI SABAHA BIRAK AŞ OLUR, AKŞAMKİ İŞİNİ SABAHA BIRAKMA, İŞ OLUR”. Bunu okuyan Yavuz Sultan Selim orduya hemen saldırı emrini vererek büyük bir zafer kazanır.
Bu tarihi köprünün günümüzdeki hali ise içler acısıdır. Defineciler tarafından yıkılacak derecede harap edilen köprünün yanındaki mezarlık da, başta Ziya Efendi’ye ait olduğu söylenen mezar olmak üzere, büyük ölçüde yağmalanmıştır.