]# TİYATRO TEKNİĞİ
Bilindiği gibi,Tiyatro Sanatı yazar, yönetmen, oyuncu, tasarımcı vb. ögeleri içeren kollektif bir sanattır. Her birimin kendine özgü ilkeleri,uygulamaları bulunmaktadır ve parçadan bütüne giden bir gelişim göstererek sonuçta seyirciye ulaşan bir süreç izler.
Bu süreçteki tüm aşamaları akademik doğrular içinde sizlerle paylaşmayı diliyoruz.
Tiyatronline yönetimi, evrensel bir sanat olan tiyatro ve Türk Tiyatrosu konusunda gerçek anlamda bilgi sahibi olmanız için en doğru, tarihsel - güncel olan bilgi ve belgeleri hizmetinize sunacaktır.
Yazarlık, yönetmenlik, dramaturgi, oyunculuk ,dekor, kostüm, ışık, efekt gibi konuları içeren sahne tasarımı ve uygulamada yararlanılan her kaynak için sürekli yazıların yayınlanması planlanmıştır..
Açıklanan konularda görüş ve düşüncelerinize de yer verilecek olan bu bölümde dayanak noktamız daha önce de belirttiğim gibi akademik bilgiler olacaktır.
İlginizi ve önerilerinizi bekliyoruz.
( Abdullah UYAN - İzmir)
İlgili yazılar:
Tiyatro Eğitimi Semineri..>>
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
# SAHNE TASARIM
Bu soruya cevap vermeden önce neden sahne dekoru değil de, sahne tasarımı sorusuna cevap aramamız gerektiği kanısındayım. Batı da sahne resmi, sahne dekoru olarak günümüz anlayışına uygun olarak orta çağda başlayan bu sanat dalı, 19.yüzyılda en parlak ve görkemli devrini yaşamıştır.
20. Yüzyılda gelişen teknolojinin sahnelere uyarlanmasıyla oluşturulan sahne mekaniği görselliğin yanı sıra illüzyonu da devreye sokarak seyircinin şaşkın ve hayretli bakışlarla, yaratılan bu yalancı dünyaları ilgi ile seyretmesini sağlamıştır.
Sahne dekoru başta resim ve mimari olmak üzere bütün plastik sanat dallarını bünyesinde toplayan, ancak işlevi, yazarın yazdığı drama metnine uygun, sahnede gerekli aksiyonu sağlayacak mekanları yaratmak olan bir sanat dalıdır. Ancak günümüzde gelişen ve değişen diğer sanat dalları gibi yeni bir yapılanmayla işlevine devam etmektedir.
Artık sahne tasarımcısının iyi bir ressam, yeterli mimari ve sanat birikimi olmasının yanı sıra yaşadığı ülke ve dünya toplumlarının sorunlarına duyarlı, aktüel ve sosyal kültürel birikimi de iyi bir sahne tasarımının ortaya çıkmasında önemli bir etken olmaktadır. Artık o salt dramatik metne uygun ve görselliği ön planda bir sahne dekoru değil, sanatçının sanatsal yorumu ve duygularının ifadesiyle zenginleşmiş ve anlam kazanmış sahne tasarımıdır.
( Nurettin Özkönü - İstanbul
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
# IŞIK TASARIM
Sahne Tasarımı Açısından:
GÖRME ve Gözün İşlevi
Gözün yapısı ve işleyişi nasıldır?
İnsan için ışığın ne,nasıl bir şey olduğu,algılanması göz ve görme yoluyla sağlanır. Göz yapısı ve işleyişi bakımından bir fotoğraf makinesine benzer.Yapısı karmaşıktır. Güneş ışığının parlaklığını algılayabildiği kadar, kilometrelerce uzakta yanan bir mum ışığını da algılayabilir.
Işıklama tasarımı açısından ele alındığında,tasarımcının gözün yapısının ve algılama koşullarının neler olduğunu bilerek,uygulamasını buna göre yapması gerekmektedir.Bu hem kendisinin sahneye ve sahnedeki nesnelere ne şekilde ışık uygulayacağını bilmesi,hem de seyircinin oyunu izlerken gördüğünü,oyunun gelişimi içinde, yaşam koşullarına ve psikolojik algılamasına uygun şekilde tasarım yapmasını gerektirmektedir.
Gözün tabakaları nelerdir?
Göz küre şeklinde iç içe üç tabakadan oluşur. Bunlar sırasıyla
A.Sert tabaka veya göz akı
B.Damar tabaka
C.Ağ tabaka veya Retina olarak adlandırılır.
Işıklama açısından gözün önemi nedir?
Işıklama açısından önemli olan bölüm, gözün Ağ tabaka veya Retina denilen bölümüdür. Ağ tabakaya geçmeden önce gözün diğer tabakaları hakkında kısa bilgi verelim.
Göz akı-Sert tabaka:
Gözün en dışında bulunan kalın ve sağlam bir tabakadır. Gözü korur. Göz akının arka tarafında görme sinirlerinin çıkmasına yarayan bir delik bulunmaktadır. Göz akı ön tarafta biraz tümsekleşmiştir. Bu kısım cam gibi saydamdır ve ışık buradan girer.
Damar tabaka:
Sert tabakanın altında bulunur. Gözü besleyen kan damarları bu tabakada bulunur. Damarların arasında bu tabakayı siyahlaştıran hücreler bulunmaktadır. Bu nedenle damar tabaka, gözün karanlık odası olarak ifade edilebilir. Damar tabaka, göz akının saydam kısmına rastlayan yerde düzleşir, renkli bir perde halini alır. Bu perdeye İris denilmektedir. İris değişik renklerde olabilir. İrisin tam ortasında Gözbebeği denilen delik bulunur. Bu delik kaslarla küçülüp büyüyebilir. Göze çok ışık geldiğinde gözbebeği küçülür, ışık azaldığı zaman büyür. Araştırmalarda ilgi duyulan nesneye bakıldığında, kişinin kendisiyle ilgilenildiğinde göz bebeğinin büyüdüğü saptanmıştır. İrisle sert tabakanın tümsekleştiği yerde bir boşluk bulunur. Bu boşluk cam gibi parlak ve duru bir su ile doludur. Buraya Ön Oda denir. Burası bir mercek görevi görmektedir. Göz bebeğinin arkasında ona dayalı mercimek biçiminde sert bir cisim vardır. Buna da Göz Merceği denir. Göz merceği bir cismin görüntüsünü tam ağ tabakanın üzerine düşürebilmek için incelip kalınlaşabilir.Yakındaki cisimlere bakarken kalınlaşır, uzaktaki cisimlere bakarken incelir ( Mercek sürekli kalın kalıyorsa yakın görüş-Miyopluk, ince kalıyorsa uzak görüş-Hipermetropluk ortaya çıkar. Göz küresi tam yuvarlak olmazsa bu durumda yatay ve dikey düzlemler net olarak görünmez. Buna Astig-matizm denir ). Göz merceği dış bükey mercek biçimidir. Dış bükeylik derecesinin azalıp çoğalması Göz Uyumu olarak isimlendirilir.
Ağ tabaka
Gözün siyah-beyaz ve renkli film görevini yapan tabakasıdır. Çok ince bir zar görünümündedir. Kalınlığı 0.2-0.5 milimetre arasındadır. Bu tabakada ışığa duyarlı iki eleman vardır.
1.Çomaklar
2.Koniler
Ağ tabakanın en duyarlı bölgesi merkeze yakın bir çöküntü şeklindedir. Bu kısma Merkez Çukuru veya Sarı Leke denir. Sarı Lekenin genişliği 1020' dir. Burada yalnızca koniler bulunur. Görme sinirlerinin göze girdiği yerde çomak ve koni bulunmaz, bu nedenle buraya Kör Nokta denir.
Bir cismin iyi görünebilmesi için: Gözlem doğrultusunun, merceğin düğüm noktası ile sarı lekeden geçmesi gerekir. Bu eksene Görme Ekseni denir. Görme ekseni ile optik eksen arasında 30-70 açı bulunur. Çomaklar ve Koniler ağ tabakanın damar tabakaya bakan bölümünde bulunur.
Çomaklar : İğne şeklinde hücrelerden yapılmış olup daha çok sarı lekenin dışındaki bölgelerde bulunur. Bunlar renk ayırtdedemezler. Yalnızca düşük aydınlık izlenimlerini alırlar. Karanlıkta görmeyi sağlarlar. Çomaklarla oluşan görmeye gece görmesi ( Skatopik Görme ) denir.
Koniler : havuç ya da çam kozalağına benzemektedirler. Orta ve yüksek aydınlık değerlerinde çalışırlar. Ayrıca renkli görmeyi sağlarlar. Koniler daha çok sarı leke çukurunda bulunmaktadır. Konilerle oluşan görmeye Gündüz Görmesi ( Fotopik Görme ) denir.
Çomaklar renk izlenimlerini almamakla birlikte kısa dalga uzunluklu ışıkları, yani yeşil ve mavi renkleri konilere oranla daha kuvvetli, uzun dalga uzunluklu ışıkları, yani sarı ve kırmızı renkleri daha zayıf değerlendirdiklerinden, çeşitli renkleri değişik aydınlıklarda alırlar. Bu olaya Purkinje Olayı denir.
Mavi ve kırmızı renkli iki alan gündüz incelendiğinde,gündüz aydınlığında koni görmesi olacağı için her iki renk eşit duyarlılıkta algılanır. Gece ise çomak görmesi devreye gireceğinden aydınlatma alanı yavaş yavaş karartıldığında kırmızı alan da yavaş yavaş aydınlığını kaybeder. Mavi alan ise rengini kaybetmesine karşın aydınlığını kaybetmez ve uzun süre renksiz, açık ya da koyu gri renkli görünmeye devam eder. Gözün bu türlü algılaması nedeniyle aydınlık yüzeyi az olan yerlerde genel aydınlatma için sarımtırak ampul yerine yeşilimtırak ampul kullanılması daha uygundur.
Zamana bağlı olarak gündüzleri renklerin olduğu gibi algılanmasına karşın, gece gözün yapısından kaynaklanan algılama hatasının en aza indirilmesi için, ( Daha sonraki bölümlerde ışık renkleriyle ilgili açıklamalarda da bahsedileceği gibi yeşil renk ortada olmak üzere kırmızı, turuncu, sarı renkler gibi uzun dalga uzunluklu renkler skalanın sol tarafında, mavi, lacivert, mor renkler gibi kısa dalga uzunluklu renkler skalanın sağ tarafında yer alırlar ). Karanlıkta kısa dalga uzunluklu renkler daha fazla algılanabildikleri için yeşilden mora kadar olan renklerin kullanılması daha uygundur.
Gözün algılaması nasıldır?
Işık ve cisimler ele alınarak inceleme yapıldığında şu sonuçlar ortaya çıkar.
1.Bir cisim gözden ne kadar uzaktaysa - Cismin göze göründüğü açı ne kadar küçükse - o cismin görülebilmesi için parıltısının da o oranda büyük olması gerekmektedir. Eğer bir ışığın parıltısını yükseltmekle istenilen sonuca ulaşılamıyorsa o zaman cismin yüzeyini büyütmek gerekir.
2.Bir ışık kaynağı ne kadar büyük ve kaynak göze ne kadar yakınsa kamaşma tehlikesi vardır.
3.Ani sinyaller ve flaş ışıkları gibi kısa süreli ışık uyarımlarının etkili olması için yoğunluklarının da büyük olması gereklidir.
Öğle güneşinin yüz bin lükslük aydınlık şiddeti ile mehtabın 0.25 lükslük aydınlık şiddeti arasında göz her iki durumda da görevini yapar. Gözün değişik aydınlık şiddetine uyumuna 'Adaptasyon' denir. İki türlü adaptasyon vardır : Karanlık ve Aydınlık adaptasyonu. Karanlık adaptasyonu oldukça yavaş olur. Karanlık adaptasyonunun en yüksek süresine bir saat sonra erişilir.
Sağlam bir gözün geçici etkilerle,geçici olarak etrafındaki cisimleri göremez hale gelmesine 'Kamaşma' denir.Eğer gözün görme alanındaki parıltı çok büyükse göz kamaşır.Buna direkt kamaşma denir.Kamaşma parıltısı çevre parıltısına bağlıdır. Çevre parıltısı yüksekse kamaşma çok olur.Kuvvetli kamaşma gözü yorar.
Işık kaynağı ile aydınlatılan yüzey arasında bir ya daha fazla engel bulunursa aydınlatma yüzeyinde 'Gölge' oluşur.Tam karanlık gölgelere koyu gölge,tam karanlık olmayan gölgelere Yarı gölge denir.
Görme
Görme organı iki göz,görme sinirleri ve beyindeki görme merkezinden oluşur. Görme olayı ışığın göze gelmesiyle başlar.Gözün ağ tabakasında yutulan ışık, impuls-lar oluşturur.Bunlar görme merkezine iletilir.Görme merkezinde biraraya getirilen impulslar yorumlanıp karara bağlandıktan sonra ruhsal bir olay olan algı oluşur ve görme olayı tamamlanır. Yorumlamada belleğin önemi büyüktür.